Çınar Eslek’in Depo’daki sergisi Teyel, Uzuv, İlizarov insanın merkezde olduğu hiyerarşinin sonlandığı hayvan-oluş, yeryüzü-oluş ve makine-oluşa dair olası senaryoları ortaya koyuyor.
Çınar Eslek’in Depo’da gerçekleşen Teyel, Uzuv, İlizarov sergisi bedenin olasılıklarını araştırırken, kişisel olarak bedene verilen etiketlerin sosyal alana ve bütüne nasıl yansıdığını keşfediyor. Ceren Erdem’in küratörlüğünü üstlendiği sergi sanatçının son dönemde üzerinde çalıştığı Hayal-Et, eklemleme ve yamalama, çeşitlilik ve melezlik, eksiklik ve tamamlanmışlıkla ilgili sorulardan yola çıkıyor ve bedenin imkânlarına yönelik çeşitli önermeler sunuyor.
Eslek için her şey aynı düzlemde eşit ve hiçbir şey birbirinden daha aşağıda ya da altta var olmuyor. Bu var oluş serginin de hikayesinin tam ortasında duruyor.
Teyel, Uzuv, İlizarov; yoğun dikişlerle işlenmiş kumaşlardan, bu kumaşlara kemik, beton, porselen gibi buluntu malzemelerin eklenmesiyle ortaya çıkmış heykellerden, içerisinde sergiye dair kimi anahtarları barındıran videolardan ve kağıt üzerine desenlerden oluşan bir organizma. Sergiyi oluşturan bu akışkan beden, insanın teknikle birlikte varoluşunu, onunla eklemlenerek, protezlenerek ortaya çıkardığı yeni potansiyelleri gösteriyor. Eslek, bedensel deneyimlerinden yola çıkarak, normallik algısını ve mükemmeliyetle ilgili kemikleşmiş mefhumları; insan, hayvan ve bitki âlemlerini kaynaştırarak yarattığı hilkat garibeleri aracılığıyla kırıyor.
Bedene yargılamadan bakmak
Teyelleme sanatçı için esnek bir teknik. Teyellemeyle bir iki parçayı üst üste bindirerek ve yerini tam olarak belirlemeden, kumaşları ve malzemeleri ekleyip çıkartarak, bozarak, değiştirerek kumaş üzerinde bir yapı oluşturan Eslek, bu yapıyı ilizarov gibi mekanik bir aparatla birleştiriyor. Bunu yaparken de bedenin olasılıklarını esnetiyor, değiştiriyor ve farklılaştırıyor. Böylece, izleyiciye de yeni bir düşünme alanı açıyor: Bizler bedenin içine koyduğumuz ruhlarımızı, beden içinde ne kadar özgürce yaşayabiliyoruz?..
Eslek eserlerinde dile getirmek istediği bedenin dengesizliği, dengesi, değişimini kendi kişisel bakış açısından bütüne atfediyor. Beden bize hizmet eden bir araç ve Eslek bedene yargılamadan bakıyor ve yargısızca akışkan bir beden bütünlüğü arıyor. Bunu yaparken de kendi geçmişine dair durumları gözden geçirerek, her şeyi üst üste koyarak anılar, öyküler, masallar ve hatırladıkları üzerine yargısız bir beden yaratabiliyor. Sanatçı için beden, olumlu ya da olumsuz bir alan değil. Eslek, beden bu şekilde olmalı gibi bir kaygıyla ilerlemiyor. Böylece, sergide gördüğümüz kumaştan teyellenmiş eserler, günlük niyetine çizdiği sayfalar ve videolar hep birlikte akışkan bir beden olgusunu bir araya getiriyor ve mükemmel olmayan ama takdir edilebilen bir yapıyı ortaya koyuyor: Canlının kendi varoluş yapısını…
Olasılıklar ve beden ruh düalizmi
Eslek’in beden olgusunda her zaman farklı olasılıklar var. İlizarov da bu olasılıkları yaratmak için kullanılan mekanik bir eklenti gibi. Eslek, tekhne (zanaat, sanat) kavramını da ilizarovun anlamı içinde yeniden keşfediyor. İlizarov, canlı ya da makineye yapma eylemini daha geliştirerek verebilen bir aparat ve bizlere bir şeyleri gerçekleştirmemiz için yardımcı bir eklenti içinde ifade buluyor. Ve yine eklentilerle ilerliyor Eslek. Bu ekleme ve çıkarmalar bize bedenlerimizle şunu öğretiyor diyor sanatçı: ‘‘Bizler mükemmel doğmadık. Doğduğumuz günden itibaren sürekli bir şeyimizi geliştirmek zorundayız.’’ Teyellemeyle de uzuvlara ve yarattığı bedenlere eklentiler ve başkalaşımlar ekleyen Eslek, bizlerin eklentilerle yaşayan canlılar olduğumuzu söylüyor. ‘‘İnsan bedensel düzlemde her zaman bir şeylere ihtiyaç duyan bir varlık ve bizlerin de kendimizi diğer canlılardan üstün tutmamıza gerek yok. Önemli olan çıkartılabilen, çoğaltılabilen, farklılaşan bir bedene sahip olduğumuzu anlamak,’’ diyor Eslek.
Bunu yaparken de her ne kadar otobiyografik öğelerden yararlansa da bu süreçte tüm insanlığa dair edindiği bakış açısını öne çıkartıyor. Sergideki biyografik öğeler sanatçının kendine bakma süreci ve bakabilme yetisi. Örneğin, tam girişte hastanede kaldığı zamanlarda (geçirdiği uzun bir ameliyat sonrasında) çizdiği desenler, bir tür günlük niyetinde ve yine eklemeler çıkarmalar ve çoğaltmalarla ifade edilen yapılardan ibaret. Her ne kadar kendi tecrübelerinden yararlansa da, sergide mitolojik, sosyal ve bütüne dair bir alanda çalışıyor.
Eslek için her şey bir araya gelince anlamlı, vücudun parçaları ya da ruhun evreleri bir bütün içinde bir yerlere varabiliyor ve anlam ifade edebiliyor. Örneğin tek başına proton bir şey ifade etmez ancak elektronla bir araya geldiğinde bir yapı oluşturabilir: ‘‘Bu bir arada olma durumunun değiştirilebilir potansiyellerini ve olasılıklarını arıyorum. Bu sergide de bunu ortaya çıkarmaya çalıştım.’’ Kendisi de yaşayan bir birey olarak bütünsel bir ifade niyetiyle bir araya getirdiği tüm eserler de, aslında bir tür ruh bütünlüğü oluşturuyor sergide. Böylece, her eser, farklı malzemelerin bir araya gelmesiyle oluşan bir ruh halini alıyor. Bu ruhun bir bedene ihtiyacı var ve Eslek bu ruhu yarattığı bedene ve bedenlere yerleştiriyor. Sergide beden ve ruhun düalizminin en yüksek alanda nasıl oluştuğunu görmek mümkün. Sanatçı bir yandan, bedenin olasılıklarını buluntu kumaşlar üzerine oluşturduğu teyelleme tekniğiyle ve buluntu malzemelerden yaptığı küçük ve büyük heykellerle ortaya koyduğu şekiller ve yaratıklarla anlatırken, diğer yandan, bu müphem bedenin ruhu ne kadar içine alabildiği ya da ruhsal düzlemde bedenin kendisini ne kadar gerçekleştirme potansiyeli olduğunu anlatıyor.
Şifa ile gelen değişim
Sergide Eslek’in yine buluntu malzemelerle hazırladığı bir yerleştirmenin hemen altında ve bir arada sunulan Zemin (Prolog) adlı videoda sanatçının kişisel tarihinden yola çıkan; coğrafya ve coğrafya içinde süregelen süreçlerle ilgili bir hikâye anlatıyor. “Ben okula giderken kardeşim bana yardım ederdi ve bu videoda da iki kızın birbirine nasıl yardım ettiğini hatta birinin diğerini taşıdığını görüyoruz. Diğer yandan videoda bir şifacı ayaklara ve bacaklara şifa uyguluyor,’’ diyen Eslek, videoda bir şifa yöntemi, dokunma ve şifa hikayesini sunuyor. Oldukça şiirsel ve bedene özgü bir video olan bu eser aslında bir yenilenme ve şifayla gelen değişimi de ortaya koyuyor. Bazı şeyleri tek başımız yaşıyor olabiliriz ama temasta bulunduğumuz ve ilişkide olduğumuz kişiler de bizimle bunları yaşarlar, diyen Eslek, bu videoda kardeşiyle olan birlikteliğine de bakıyor: ‘‘Burada iki kızın bir arada yürümesi, birliktelik üzerine bir yürüyüş.’’ Videoda zamansal ve mekânsal kaymaları da bir arada gösteren sanatçı, bu alanda da geçişliliğe baş vuruyor. Diğer yandan, sanatçı sadece kendi alanından bakmıyor, başka kişiler üzerinden de bu durumu içselleştiriyor ve araştırıyor.
Bu bağlamda anlatılan hikayeler, öyküler ise Eslek’in teyelleme tekniğiyle bir araya getirdiği kumaşların üzerindeki yaratıklar, hayvanlar (hatta bazıları mitolojik varlıklar) olarak karşımıza çıkıyor. Çevremizde asılı duran kumaşlar üzerinde Eslek’in zaman zaman çocukluk anılarından veya hikâyelerden beslenen melez canlıları; kumaş üzerinde, çevreleriyle bir, doğadan ayırt edilemez anlatımlar görüyoruz. Bunu yaparken de var olan her şeyi dönüştürebiliyor, kumaşları yeni almıyor buluyor, onların üzerinde kendi bakış açısıyla, hikayelerle yeni yaratıklar oluşturuyor.
Heykellerindeki beton gibi, şehir hayatına özgü malzemelerle de iç içe geçen objeler ise bizlere canlı yaşantısının değişkenliğini anlatıyor. Bu durum bir tür geçişlilik içinde sunuluyor. Sanatçının yazar Bihter Sabanoğlu ile iş birliği içerisinde ürettiği videoda, Baltalimanı Hastanesi’nin mimarî ve ideolojik katmanları ile sanatçının kendi anı ve günlüklerinin çakışmasında da gösteriyor. Bir yandan, bu videoda bir hikâye dinliyoruz, diğer yandan hastanenin yapısını görüyoruz ve yine sanatçının kişisel tarihine dair tüyolar elde ederken, herkesin uğrak yeri olabilecek bir mekâna giriş yapıyoruz.
Ruhtaki acıyı bedensel alana yansıtamamak
Tüm bu eserlerin içinde bir ruh ve ruh ifadesi de var. Ruh yükselirken ‘tekhne’ ile donatılmış beden, eklemelerle ve çoğaltmalarla ona ne kadar yakınlaşabiliyor ya da ikisi arasındaki iletişim ve bir arada olma durumu ne derece sağlanabiliyor sorularını soruyor. Bu bağlamda, belki de Marry Shelley’nin Frankenstein adlı 19. yy Gotik romanını anımsamak gerekiyor. Eklentilerle yaratılmış bir yaratık olan Frankenstein’ın ruhundaki acıyı bedensel alana yansıtamaması ve ruhundaki inceliği bedeninde bulamadığı için sosyal alanda dışlanması ve istenmemesi belki de ruh ve beden arasındaki ayrışmayı en iyi ortaya koyan eserler arasındadır. Bu alanda izleyici de, Eslek’in yaratıklarına ve eklentilerle oluşmuş eserlerine bakarak, bu eserlerdeki ayrışmayı da görebiliyor.
Her ne kadar bir ayrışma olsa da, ruh ve bedenin de bütünlüğü bir özne olarak sunuluyor Teyel, Uzuv, İlizarov sergisinde… Ve bu gözler önüne serilen özne sadece Çınar Eslek değil, bütünsel bir beden, tüm insanlığa ve canlılara ait bir bedenden bahsediyor sanatçı. Bu nedenle Eslek’in yaratımları aslında bütüne sirayet eden bir alanda anlam buluyor. Bu anlam bir ruhun içinde saklı ve ancak bakabilen görebiliyor. Ruhun bedenlenmesi ve bedenin içinde kendi olasılıklarını ve potansiyelini bulması mümkün. İzleyicinin, sadece, kendi açısından bakmaya değil, daha derin, daha geniş bir bakış açısından bakarak bütüne yayması gerekiyor. Serginin tümel alanda bizlere anlatmak istediği de bu bütünlükte kendimizi ve kendi bedensel ve ruhsal var oluşumuzu ne kadar bulabiliyoruz ya da bulduğumuzu gerçekleştirebiliyor muyuz sorusundan yola çıkan cevaplar. Cevaplar ise kendi içimizde, uzakta bir yerde bizi bekleyen ya da keşfedilmeyi bekleyen bir şey yok. Tüm keşifler bu bedende, bu ruhta, bu tümel alanda var oluyor.