Mahşere Yanıt, 2023, kumaş üzerine karışık teknik, 149x 57 cm

Response to apocalypse, 2023, mixed media on fabric, 149x57 cm

Az daha eğiliyordum kurduğumuz hayallere, 2023, kumaş üzerine karışık teknik, 165 x 65.5 cm

Envisioned Death For The First Time, 2022, mixed media on fabric, 159 x 95.5 cm

Reca, 2023, mixed media on fabric, 48,5 x90 cm

Inutterable Damnations, 2022, mixed media on fabric, 29x36cm

Where should it divide, 2022, mixed media on fabric, 29x36 cm

Chimera-Flesh,2023,Mixed media fabric, 20x31,5cm

Two blind lovers, tied to all darkness, 2023, mixed media on fabric, 53 x 66 cm

The palpable aspect of fear, 2022, mixed media on fabric, 25 x 19 cm

The ghost is hiding in between the strainds of your hair, 2023, mixed media on fabric, 45x 63

Mutually Rough-Handled Bodies, 2022, mixed media on fabric, 19 x 25 cm

Raksodia, 2023, mixed media on fabric, 19.5 x 40 cm

We called out to you, but you didn't hear, 2022, mixed media on fabric, 44 x 35 cm

Farewell House, 2022, mixed media on fabric, 24 x 22.5 cm

Used to run to the fields taking my face, 2022, mixed media on fabric, 17 x 20 cm

Discovered ground, 2022, mixed media on fabric, 23.5 x 18.5 cm

Used to run to the fields taking my face, 2022, mixed media on fabric, 17 x 20 cm

Let the feet get cross, 2022, mixed media on fabric, 24 x 21 cm

In between the flickering fires, 2022, mixed media on fabric, 27 x 59 cm

The Wings That Ascend From The Back of The Whipped Gods, fabric and clay, 2023,12,5x12,5x18 cm

And, 2022, mixed media on fabric, 77x 228 cm

She suddenly shivered assume all disguises clandestinely 2023 fabric, clay, concrete,17x17x17cm

The Initial Step Towards The Other, 2023, fabric, clay and concrete, 19x 20 x 22 cm

Scarred red in between my hands, 2023, fabric, concrete, 22 x 12.5 x 14 cm

The dizziness digs deep, 2023, fabric, clay, 22 x 23 x 18 cm

For Another One, 2023, fabric, clay, concrete, bone,17 x 16 x 18 cm

Aren't we the ones who wake up with dances, 2023, fabric, clay, bone, 13.5 x 16 x 16 cm

Aren't we the ones who wake up with dances, 2023, fabric, clay, bone, 13.5 x 16 x 16 cm

The last white knob beneath my feet, 2023, fabric, clay and concrete,22,5x21,5x9,5

Else the first step that dreams, 2023, fabric, clay, concrete, 28.3 x 13 x14 cm

Diamond Jack, 2023, fabric, clay, concrete, bone, 32.5 x 18 x 18 cm

The yellow within me burst out, 2023, fabric, clay, concrete, 18 x 16 x 14 cm

By apprortioning barren tranquility 2023,fabric,clay,concrete,<br /> 21x20.5x16cm

Bursting from the collarbone to our hands 2023 fabric and clay 241x57x5cm

I walked away, 2021, kağıt üzerine karakalem, 29.5 x 29 cm

Love, 2021, drawing on paper, 33 x 24 cm

Take the eyes out of the last swift jot, 2021, drawing on paper, 29.5 x 21 cm

The upside down feather tree, 2021, drawing and watercolor on paper, 23.5 x 33 cm

In taberna quando sumus, 2022, drawing on paper, 28 x 35 cm

Built for keeping each other alive, 2022, drawing on paper, 24 x 33 cm

Teyel / Uzuv / İlizarov | 2023

Çok Yaşa Canavar!

Çınar Eslek’in atölyesine gittiğimde bedenimin eskiden hatırladığım haline geri dönmeye başladığı günlerdi. Birkaç ay içinde bedenimin ne kadar genişleyebileceğini gördükçe hayrete düşmüş, hormonların savuran rüzgârlarını bertaraf etmeye çalışmıştım. Onun bürünebileceği yabancı olduğum halleri gün be gün keşfetmek, bir süre o bedeni başka birisine içinde yaşaması ve beslenmesi için vakfetmek, sonu olduğunu bildiğim ancak ne kadar süreceğini bilemediğim bir simbiyotik ilişki içinde olmak uzun bir dönüşüm. Kadın bedeninin erkek bedeninin eksik ve kusurlu hali olduğu düşünülen zamanlardan günümüze dek hamile kadın bedeni hem yaratıcı potansiyelin hem de sosyal kaygının kaynağı olarak görülüp kültürel korku ve hayranlıkla çevrilmiş. Hamile kadınlar, dönüştürücü ve öngörülemez doğalarından ötürü edebiyatta ve popüler kültürde sıklıkla canavarca tasvir edilmiş. Bu canavarlık, toplumun kadın üremesinin bilinmeyen ve kontrol edilemeyen yönlerinden duyduğu rahatsızlıktan kaynaklanıyor. İşte Teyel, Uzuv, İlizarov’daki kumaş işlerle canavarlığın çeşitli evrelerini yaşadığım böyle bir zamanda tanıştım. Karşımda yoğun dikişlerle renkleri belirgin, ancak sınırları belirsiz, insan, hayvan ve bitki parçalarının birbirine geçerek oluşturduğu çeşitli “canavarlar” duruyordu.

Eslek, her biri ayrı bir ekosistem içeren kumaş işlerinde kimi zaman kurmaca kimi zaman da çocukluğundan ve rüyalarından imgeleri birbirine teyelliyor. Teyellemek, onun için bir düşünce ve üretim biçimi. Sanatçının tür üstünlüğünün aksine insanın sadece doğanın bir parçası olduğuna inanan, normatifleşmeyi reddeden tavrı buluntu kumaşlar üzerine yaptığ ı işlerinde kendini gösteriyor. Eslek’in bedeniyle ve bedeninin çevresiyle kurduğu ilişkilerden varoluşa dair kimi önermelerine uzanan anlatıları melez, çok bileşenli ve geçirgen varlıkların yaşadığı sürrealist dünyalarda geçiyor. Kollar, dallar, kökler, kuyruklar, bacaklar, kafalar hiyerarşik olmayan şekilde teyellenerek/eklemlenerek Eslek’in canavarlar alemini oluşturuyor. Sanatçının yarattığ ı, içinde olduğu-oldurduğu, düşündüğü- düşlediği-düşlettiği canavarların çoğulcu ve yapıcı oldukları, kolektif bir oluşuma ve yaşama işaret ettikleri aşikâr. Eslek, adeta kelimenin özüne dönüp, onu zamanın yüklediği olumsuz anlamlardan sıyırmış. Türkçeye Farsçadan geçen canavar, “can” (hayat) kelimesine “var” (sahip olmak) ekinin eklenmesiyle türemiş olup aslında canlı, mahluk anlamını taşır. İngilizce karşılığı olan “monster” kelimesinin Antik Yunancadaki karşılığı “τέρᾰς/téras” şaşılacak, hayret uyandıracak, olağanüstü şey, ilahi işaret, alamet anlamına gelir. Hem hayranlık duyulacak hem korkulacak varlıklar için kullanılır. Bu korkuyu kendinden farklı olanı ayırmaya dayanan erkek-merkezci ve heteronormatif düşünce sistemi üretirtepelerle ilişkisini yürüme eylemi üzerinden gösteriyor. Yatakta yakından gördüğümüz ayağ ın yerle temas etmesiyle aksayan bir bacağ ın uzantısı olduğunu, kuru otlar üzerinde başka bir bedenden destek alarak uzun bir yol kat edip bir şifacıya gittiğini izliyoruz. Bu dört bacak adeta bir olmuş, yürüyor. Aksak bacak, şifacının ellerinde zeytinlerle birleşse de dönüş yolunda kendini eşlikçisinin sırtına bırakıyor. Hiç konuşmayan bu iki kızın uyumlu hareketleri, bedenlerinin ortaklığı bir bozkırın ortasında parlıyor. Eslek, bedeninin yeryüzü ve mekânlarla kurduğu ilişkiler, hibritleşip kopmalar ve yeniden birleşmeler üzerine, zaman içinde biriktirdiği kemik, beton, kumaş, deniz kabuğu, porselen gibi organik ve inorganik malzemelerle mekân-bedenler oluşturuyor. Heykellerle başlayan bu mekân-beden inşası, sanatçının Baltalimanı Kemik Hastanesi’nde başka bir “teknik”le, İlizarov’la, geçirdiği bir dönemden yola çıkarak hastane binasıyla kendisi arasındaki melezleşmeyi konu aldığı Oh White (2023) başlıklı videosunda da süregeliyor. Binanın ve Eslek’in iskeletinin derinliklerine baktığımız görüntüler sanatçının günlüklerinden alıntılar ve yazar Bihter Sabanoğlu’nun bu iş için yazdığı “Betonlaşma” başlıklı öyküsünden parçalarla teğelleniyor. Binanın ve sanatçının bedeninin bir arada dönüşümleri zaman ve mekân kaymalarını da sıklıkla karşımıza getiriyor. “Binanın her bir taşını iliklerimde hissetmeye başladım. Doktorlar sözünü ettikleri aleti bacağıma taktı. Başka yerlerdeki eklemlerime de başka birtakım şeyler yerleştirdiler. Reşit Paşa iyi ki bu binayı ahşaplıktan kurtarmış. Yoksa bu suni bedenimle onun ağaçtan gövdesi nasıl bir olacaktık?”

Çınar Eslek’in sunduğu beden önermelerinin insan sonrası üzerine düşünülenlerle yakınlığı dikkat çekici. Özellikle Rosi Braidotti’nin insan merkeziyetçiliğin sonlanmasıyla bağladığı hayvan-oluş, yeryüzü-oluş ve son olarak insanın teknolojiyle ilişkisi üzerine tanımladığı makine- oluşa dair olası bazı senaryolar, sergide sürekli yeni öykülerin yazımını da mümkün kılıyor. Teyel, Uzuv, İlizarov’da Eslek, baskın anlatılara meydan okumak için kuirliği genişletilmiş bir perspektif olarak benimsiyor ve bunların yerine bedenlerin, mekânların ve zamanların kapsamlı bir şekilde yeniden düşünülmesi ve yeniden oluşturulmasını koyuyor. Böylelikle, günümüzün inşa edilmiş özelliklerini sorguluyor ve çeşitli geleceklerin ortaya çıkmasını teşvik ediyor. “Yaşasın canavar!” diyebileceğimiz günlere…

1. Rosi Braidotti, “Anneler, Hilkat Garibeleri ve Makineler”, Göçebe Özneler: Çağdaş Feminist Kuramda Bedenleşme ve Cinsiyet Farklılığı, çev. Öznur Karakaş (İstanbul: Kolektif Kitap, 2017), 287–328.
2. Bernard Stiegler, Technics and Time, 1: The Fault of
4. Bihter Sabanoğlu’nun öyküsü “Betonlaşma” sergiden edinilebilir.
5. Rosi Braidotti, İnsan Sonrası, çev. Öznur Karakaş,4. bs.(İstanbul: Kolektif Kitap, 2021), 77-136.

Ceren Erdem

Yakıcı Kumaşların Teyelleri,

Yamalı Canavarların Aksayan Uzuvları

Bihter Sabanoğlu

Antik Yunancada rapsodi ile aynı kökeni paylaşan rhapsōdos, şiirleri, şarkıları uç uca ekleyen, onların farklı dokularını birbirine bağlayarak görünmez iplerle diken, bir epik şiirin çatısını ören kişiyi nitelemek için kullanılır. Sözün ve kumaşın karmaşık doğası temel prensipleri paylaştığı, yaşama, ölüme, kimliğe, öze dokundukları için Teyel, Uzuv, İlizarov sergisi bağlamında Çınar Eslek’i bir rhapsōdos olarak görüyorum. İşlerini bir bedenin parçaları olarak okumak istiyorum; kelimelerin, mısraların, şiirlerin epik bir metnin gövdesini oluşturduğu gibi, Eslek’in kendi içinde bütünlüklü işleri, kumaşları, desenleri, heykelleri birer uzuv biçiminde bir araya geliyor ve insan eliyle dikilip hayat verilmiş bir canavarın gövdesini vücuda getiriyor. Teyel, Uzuv, İlizarov parçaları birbirine ustaca eklemlenmiş, tam gereken yerlerinden yamalanmış, yaşayan bir organizma.

1. Dikiş – Kumaş – Zehir – Erk

Kadının diktiği kumaş zehirleyici, yakıcı, eriticidir. Kumaş, bedeni korumakla yükümlü bir sanat/zanaat ürünü iken onu tahrip eden, uzuvlarını parçalayan, ölümcül bir meta haline de dönüşebilir. Bir lanetin, büyünün insanın üzerine bir kumaş gibi yapışması fikri Hitit ve Babil mitlerinde, Eski Ahit hikâyelerinde de görülür fakat kumaşın kendine ait bir irade ile hareket etmesi en sıklıkla Yunan tragedyalarında kullanılır. Aiskhylos’ta, Euripides’te, Sofokles’te kumaşın ölümcül gücü şedit biçimde hissedilir. Clytemnestra kocası Agamemnon’u bazen bir ağ, bazen bir bez şeklinde nitelenen bir kumaş parçası ile boğar. Medea, onca fedakârlıktan sonra kendisini terk edip giden kocası Iason’un yeni gelini Glauke’den intikamını zehirli bir kumaş, üzerine yapışıp uzuvlarını ateşe veren, onu küle çeviren bir elbise ile alır. İncecik bir tülden ibaret olduğu söylenen bu kumaş parçası onun beyaz tenini kemirir, etlerini kemiklerinden ayırır. Deianeira’nın Herakles’e bir aşk büyüsü yapma uğruna verdiği entari, onu bir yılan gibi sararak öldürür. Herakles kendisine gönderilen elbisenin vücuduna yapışarak onu kemirdiğini, ciğerlerindeki kanı emdiğini, damarlarının içine işlediğini söyler. O güne dek hiç kimse onu alt edememiştir ama kumaş, canlı bir varlıktan daha fazla erk sahibidir, düşmanların gönderdiği okların, devlerin ordularının, canavarların başaramadığını başarır. Efsunlama, sakat bırakma, can alma yetileri kumaşındır.Bu toksik tekstiller hep kadın elinden çıkmadır; kumaş üretme, örme, dikme gibi uğraşılar kadının dünyasına aittir. Yunan mitolojisindeki ölümlülerin yaşam ipliğini üç kız kardeş ellerinde tutar. Karanlığın Yüreği romanında ellerindeki kara yünü hararetle örerek cehennemin kapılarını bekleyen, kimin ölüp kimin yaşayacağına mecazi anlamda karar veren, yaşamın pamuktan ipliğini uzatan veya kısaltan da iki kadındır. Kaderin ağları kadınlar tarafından örülür, kumaş kadının tarafındadır. Eniştesinin saldırısına uğrayan Filomela, dili kesilince trajik hikâyesini bir kumaşa işleyerek suçluya işaret eder.

Çınar Eslek’in kumaş işlerindeki kadın figürleri, beden parçaları, yüzler, saçlar, ne olduğu her zaman belirlenemeyen tekinsiz yaratıklar, kırık- dökük uzuvlar, geometrik şekiller, yamalar, kan benzeri sıvıların hepsi kadınların bekçiliğini yaptığı karanlığın kapısı ardından fırlamışa benziyor. Fakat burada yaratıkların fırladıkları yere geri tıkılmaya çalışıldığı bir Gayya kuyusu söz konusu değil. Eslek, şiddeti yüksek renklerle pastelleri, keskin çizgilerle yumuşak hatları, hibrit canlılarla bütünlüklü insan bedenlerini birbirine karıştırıyor, onları dönüştürüyor, değ iştiriyor, yamalarla ortaya yaşayan bir organizma çıkarıyor. Serginin coğrafyası da bu birleşmeden mütevellit; heykellerin gövdesini, kumaşların ellerini, desenlerin bacaklarını, videoların başını oluşturduğu Eslek’in canavarı, birbirine eklemlenen işlerin nasıl dönüştürücü bir etkiye sahip olduğunu gösteriyor. Tüm bu kumaşlar, heykeller, desenler ve videolar var güçleriyle bir hikâye aktarırken aynı zamanda eksik olanı tamamlamamakla kalmıyor, parçaları birbirine eklemleyerek genişletiyor, yeni olasılıklar yaratıyor.

2. Yamalama – Eklemlenme – Bütünlük – Eksiklik

Bernard Stiegler’in felsefesi insanı eksik, bitmemiş, bütünlenmemiş bir varlık olarak kabul eder ve uygarlığın da bu eksikliği teknikle giderme prensibine istinaden kurulduğunu söyler. İnsan ve inorganik maddeyi düzenleyerek geliştirdiği teknik birbirinden ayrı incelenemez; parçalı, yamalı insan metaforik protezlerle yarım halini bütünlemeye çalışır.

Eslek’in eserlerinde bu fikirlerin yankısı görülüyor; yapıtlarında hilkati itibariyle noksan insanı yamalayarak var etme, mükemmeliyete, sağlamlığa, erk sahibi olmaya dair kemikleşmiş mevhumları kırma, insanın o tamamlanmış halinden çeşitlemeler yaratarak onu yetkinleştirme arzusu var. Eslek bazen gerçeği, bazen eksik olanı, bazen de yalnızca var olduğu şekliyle bedeni dönüştürerek o bitmemiş halden parçalı bir bütünlük, hiyerarşiden uzak bir “bir arada olma hali” çıkarıyor. Eslek’in téchnê’si, sakatlığın, eksikliğin, tamamlanmamışlığın olanaklarını çoğaltıyor. Zemin (Prolog) videosu, yakın plan çekilen çarşaf, tülbent, çeşitli giysiler, dantel örtü, minder kılıfları vs. aracılığıyla kumaşların gücüne vurgu yaparken bir yandan da aksayan bir bedenin çevresiyle kurduğu ilişkiyi irdeliyor. Bedeni nesneleştirmeden, ona kusursuzluğu dikte etmeden, bir hiyerarşi yaratmadan, eksik olanın hangi farklı şekillerde bütünlenebileceğine dair bir görüntü ortaya koyuyor.

Desenlerinde ele aldığı bedenlerin kırılganlığı da yine bu noksanlık hissinden doğuyor. Fragmanlara ayrılan bedenler, kâğ ıttan eksiltilen parçalar, birbirine eklemlenen organik ve inorganik maddeler, bütünlük fikrinin yüzeyselliğini vurguluyor. Eslek’in birbirine eklemlenme halinin en belirgin olduğu işleri ise heykelleri; sokaktan topladığı kumaşlar, tüller, beton parçalar, kasaptan alınan kemiklere karışırken, insan bedeninin -ve ruhunun- kırılganlığı bir beton parçasından fırlamış kol ve bacaklarla, kabuklarla hemhal olan kırık dökük porselen kırıntılarıyla izleyiciye bir kez daha hatırlatılıyor.

3. Organik/İnorganik Geçişleri – Mekânsal/Zamansal Kaymalar

Eslek’in fragmanların yamalanmasıyla oluşturduğu evrende elbette geçişler de büyük önem taşıyor. Paradoksal biçimde, çoğulluğunu kaybetmeden bütünlüğe erişen bu mikro-kozmos, varlığını organik-inorganik arası gelgitler, mekânsal ve zamansal kaymalara dayandırıyor. Heykellerde gözlemlenen kıkırdaktan tuğlaya, deniz kabuğundan sentetik tüle gidişler ve dönüşler maddeler arası geçiş fikrinin somut tezahürleri.

Mekânsal kaymalara gelince, yine Joseph Conrad’ın Karanlığın Yüreği’ne başvurmak ve onun bir kumaş üzerinden kurduğu imgeleme göz atmak gerekiyor: Boynuna bir parça beyaz yün iplik bağlamıştı. Neden? Nereden bulmuştu acaba? Bu bir sembol müydü, süs müydü, muska mıydı, yoksa kendini avutmak için mi bağlamıştı onu? Belirli bir anlamı var mıydı gerçekten? Denizaşırı ülkelerden gelen o beyaz ip parçası, onun siyah boynunda ilginç görünüyordu.

Conrad’ın sömürgecinin elinde esir düşmüş adamın boynuna bağladığı o kumaş parçası, hem iki kıta arasında bir geçiş oluşturuyor hem de mekânda bir kayma meydana getiriyor. Kölenin başına musallat olan sömürgecilik belasının müsebbibi Batı toprakları bir kumaş aracılığıyla Afrika’ya taşınıyor. Dışarısı, içerisine dönüşüyor. Eslek’in heykellerinde kullandığı tüm materyaller de sokaktan, “dışarıdan” toplanmış; heykellerin gövdesinde birleşen kullanılıp atılmış metalar veya bir canlıya ait organik parçalar sokaktan sergi salonuna taşınıyor. Heykeller, büründükleri yeni biçimle, belirsiz bir coğrafyadan gelen ötekini içeri davet ediyor.

Eslek’in Oh White videosunun geçiş ve kaymalar bağlamında ayrıca incelenmesi gerekiyor. Videonun çekildiği Baltalimanı Kemik Hastanesi, Osmanlı İmparatorluğu’nun ilk kâgir sahil sarayı olarak inşa ediliyor ve bir hanedan konutu işlevi görüyor. Organik bir madde olan ahşaptan inorganik bir madde olan tuğlaya geçişi temsil eden saray yıllar sonra bir hastaneye dönüştüğünde, içinde yatan hastaların vücutlarına da organik olmayan maddeler, demir parçaları, protezler, kemik uzatıcı Ilizarov gibi cihazlar ekleniyor. Eslek’in videosunda, binayla hemhal olmuşçasına inorganik maddeleri vücutlarında taşıyan bedenler de bina-beden arası bu geçişe kapı aralıyor. Binanın Osmanlı’nın ekonomik ve politik çöküşüne işaret eden Baltalimanı Antlaşmaları’nın imzalandığı yer olması da bir zamansal kaymayı vurguluyor;imparatorluğun son dönemlerine ait dejenerasyon, gerileme, yıkım gibi olgular, yıllar sonra kemik hastanesinde tedavi gören hastalara sirayet ediyor.

Eslek, sınır tanımayan şatafattan hastane yatağ ının sadeliğine, toplumsal görünürlükten dışlanmışlığa, kudretten güçsüzlüğe geçişleri, kemiklerin, dokuların, zihinsel melekelerin bozuluşuna ayna tutacak şekilde, görüntülerini kasten bozarak, dağıtarak, eklemleyerek, yamalayarak yansıtıyor.

İleri Okumalar:

Bernard Stiegler – Technics and Time,1: The Fault of Epimetheus
Joseph Conrad – Heart of Darkness
Mary Shelley – Frankenstein or The Modern Prometheus Sofokles – Trakhisli Kadınlar
Aristophanes – Lysistrata
Aiskhylos- Agamemnon
Euripides – Medea
Mary M. Brooks – Spinning Fates and The Song of the Loom: The Use of Textiles, Clothing and Cloth Production as Metaphor, Symbol and Narrative Device in Greek and Latin Literature