logo dark logo light logo
  • works
  • interviews & articles
  • my articles & books
  • About
  • Contact

© Copyright

Çınar Eslek 2024

Mobile Logo
  • works
  • interviews & articles
  • my articles & books
  • About
  • Contact

Bırakıverdim kendimi, düşermiş gibi | Martch Art Project | 23.03.2024

Pandemi zamanıydı. Mesafenin kısası, uzunu yoktu. İnsanlar birbirlerinden ayrı, bedenleri evlerde kapalı, iç sıkan atmosfere mahkumdular. Böyle bir dönemde başladı Çınar Eslek ve Yekhan Pınarlıgil arasındaki sohbet, biraz sıkıntıya direnmek, biraz da farklı pencerelerden dünyaya bakabilmek için. Rüya, tarihin en başından beri insanın özgürlüğe en yakın olduğu yer, dört duvardan kaçmanın en kolay, en zevkli yolu. Bu sebeple sohbet önce rüyalara, sonra tabirlerine, oradan da hafızaya dönüştü. Hayallerden hikayeler yazmaya başladılar, bazen görüntülü bazen görüntüsüz.

Çınar Eslek çizdi, Yekhan Pinarligil yazdı. İkilinin telefon sohbetleri ilk etapta Kraasanab adında bir kitap oldu, sonra başka şekillere, farklı nesne ve hareketlere evrildi. Önce bir performans, ardından bir röportaj, bugün de bir sergi derken, bir work in progress’in içerisinde buldular kendilerini.

Kraasanab bir “sanki” masalı. En keskin gerçekle “miş gibi”nin tam ortası. Hikaye şehrin ana şalteri bile bile indirildiğinde, ışıkların kesildiği bir dönemde geçiyor. Atmosferde korku var, zaman bir pelte halini almış. Geçmişsiz gibi yaşanan bir gün sadece ya da uçsuz bucaksız bir gece… Gözlerinin rengi olmayan bir kahraman var. Karanlıkta bir an, bir buhran, kendini bile isteye yere atıyor. Sıraselviler’de. Maruz kalınan bir hikayeye düşüşle başlıyor her şey. Bir düşüşle de bitiyor, ama bu kez hayatın sahnesinde, kendi hayatının başrolünde. Kahramanımız düşerken ay derse kadın ah derse erkek oluyor ve hayatın labirentinde bedeninin kıvraklığı sayesinde maceradan maceraya atlayarak gezmeye başlıyor.

Sonrasında zaman biraz karmaşık ama hızlı akmış, isimsiz kahramanımızın başından bir dünya ̇iş geçmiş. Şehrin karanlıklarında, kuytularında, en salaş barlarda, alternatif mekanlarda, underground diskoteklerde ve tabi erotik sinemaların köhne salonlarında izleyicilerin önce gözlerine sonra günlerine ışık olmuş. Ve gün gelmiş ununu elemiş eleğini asmış. Tarlabaşı’nda, güzide şehir mimarlarının ve görkemli buldozerlerin nasılsa unuttukları bir binada inzivaya çekilmiş. Hayattan değil kargaşasından, şehirden değil kalabalığından elini çekmiş. « Bırakıverdim kendimi, düşermiş gibi » bu şaşırtıcı kahramanın gözünden kendi geçmişine bir yolculuk olarak karşımızda.

Sergi izleyicileri bahsi geçen apartmanda, emekli porno starımızın evine davet ediyor. Salonda mobilyalar biraz eskimiş gibi. Farklı zamanlardan, terk edilmiş farklı evlerden gelmişler, uyumla uyumsuzluk arasındalar. Pencerede şehvet yangınından son anda kurtarılmış bir perde asılı. Alacakaranlıktayız, günün saati, yılın mevsimi, hikayenin coğrafyası çok net değil. Eski bir Rum komşudan kalma lamba zorlukla aydınlatıyor ortalığı. İçilmiş likörlerin tadını hala taşıyan bardaklar, uzerlerinde ruj lekesi olan danteller, yılların acısını da kahkahasını da içlerinde tutan örtüler. Neredeyse organik bir bağ var salonun yaşayanlarıyla nesneleri arasında. Duvarlar yıldızın hayatından, değişik zamanlardan görüntülerle dolu. Eski filmlerinin afişleri ve filmlerden sahneler nostaljik bir sarkinin melodisinde dalgalanıyorlar. Kurgusu şaibeli bir belgesel dönüyor ekranlarda. Kimin yatak odası orası? Pek belli değil.

İzleyici kendini röntgenci (voyeuriste) bir deneyimin tam ortasında buluyor. Aralık gördüğü kapıdan girmemesi gereken bir yere giriyor ve tanımadığı belki de hiç tanımayacağı bir hayatın derinliklerine inmeye başlıyor. İndikçe kendini, kendinin kuytularını keşfediyor. Mahzendeki karanlıkta canavarlar, hülyalar bir de yıllanmış şaraplar var. Düşmeye cesareti olanlara sarhoşluk vaat ediyorlar.

(Sergi Metni: Yekhan Pınarlıgil)

go to news
Bırakıverdim kendimi, düşermiş gibi - Martch Art Project | Contemporary Art Gallery
Pandemi zamanıydı. Mesafenin kısası, uzunu yoktu. İnsanlar birbirlerinden ayrı, bedenleri evlerde kapalı, iç sıkan atmosfere mahkumdular. Böyle bir dönemde başladı Çınar Eslek ve Yekhan Pınarlıgil arasındaki sohbet, biraz sıkıntıya direnmek, biraz da farklı pencerelerden dünyaya bakabilmek için.
Devamını oku
martch.art