Fall, Photograph, Fine Art Print,100x150cm

Reflection,,Photograph,Fine Art Print,100x150cm

The stretch,Photograph,Fine Art Print,74x135cm

Olgu, Photograph, Fine Art Print, 100X170cm

Where am I? Photograph,Fine Art Print,90x135 cm

Hotbed,Photograph,Fine Art Print,100x150cm

Glance, Photograph,Fine Art Print,110x130 cm

Away From Clarity | 2018

Away From Clarity “Prehistoric man looked into water and saw his own image. Only when he kneeled by it to drink from it did his existence come into being.”
Bill Viola

“Away From Clarity” (2013) is Çınar Eslek’s fifth exhibition (2008- “I Am Unaware”, 2009- “Parallel Lands”, 2010- “Therefore” ve 2011-“Also”). In the past years, Eslek has taken the body and space as the main themes in her works. Without necessarily using a direct illustrative representation, she suggests the presence of these two concepts. Since her 2010 exhibition “Therefore”, Eslek has grounded this discourse on body-and-space through the concept of “non-places”. Consequently, “Away From Clarity” is a link in the chain commenced by “Therefore”. “Non-places”, for instance airports, are places that cannot be defined historically or through an identity. Hence, they are places of instantaneous encounters and transience. To investigate this idea, in “Away From Clarity”, Eslek makes use of milk as a material-concept. This attribution to milk, similar to Bill Viola’s reference to water, invokes the vital, the life-sustaining, and the foundational. The fluidity of milk embodies these qualities, as well as supporting the definition of “non-places”. Eslek strips milk of its function and provides glimpses into what its image consists of. Withholding any indication regarding identity or sex, the figures are only partially devised in the murky fluid as images; wherefore we are called to question the meanings we tend to impose on imagery.

The meaning laden on the image brings to mind the notion of “différance” coined by Derrida. According to Derrida, there is no direct relationship between the signifier and the signified. Meaning cannot be completed, hence the meaning of a signifier is related to all other signifiers. The realisation of the determinate meaning is constantly in a state of “becoming”. Meaning forms malleable and fluid connections. Lacan emphasises the same point by remarking that the signifier does not refer to any particular signified. “If the meaning of a signifier was ever fixed, the relationship between the signifier and the signified would create a constant single meaning” says Lacan, and claims that there is a continuous lapse and fluxation in the chain of signifiers; signifiers called into being in relation to other signifiers; this process not being static, but rather being fluid. In such a process, meaning is inevitably ambiguous.

Çınar Eslek’s late pieces that comprise “Away From Clarity” should be considered in this conceptual framework: of fluidity and différance. Eslek draws upon the fluid material/concept of milk, and by avoiding any trace of space, body or milk itself, she is trailing her own representation. Whilst doing so, just as she has done in previous exhibitions, she meditates on space-time, creating chronotropic narratives. To give “fluidity” and “becomingness” a form, Eslek makes use of the fluidity of milk, and time to time brings the obfuscated figures into being. Without doubt, “fluidity” and “becomingness” also bears the problem of “time” as well. “Time”, which has a particular subjectivity, is also a term that allows multiple readings. On one hand time is the point of departure for new beginnings; on the other hand it merges with space as it is the place for culmination. Concordantly, “Away From Clarity” relates to Eslek’s works since “Therefore”. The concepts of “change”, “becomingness”, “transience”, “fluidity” merge with the design of time-space, and create “non-places”.

 

Kesinlikten Uzak 
“İnsanoğlu, dünya tarihinde var olduğu ilk zamanlarda, suyun içinde kendi imgesini gördü. Ne zaman ki o suyu içmek üzere diz çöktü; o zaman var olmaya başladı”
Bill Viola
2013. Keskinlikten Uzak, Çınar Eslek’in beşinci sergisinin ismi (2008- “Farkında Değilim”, 2009- “Paralel Diyar”, 2010- “Dolayısıyla” ve 2011-“Bir De”). Eslek’in son yıllardaki üretiminin ağırlık noktasını, beden ve mekân oluşturuyor. Sanatçı, bedene de mekâna da doğrudan yer vermeksizin bu iki kavrama işaret eden bir üretim sürecinin içerisinde yer alıyor. Çınar Eslek, beden-mekân üzerine olan söylemini, 2010 yılındaki Dolayısıyla sergisinden bu yana “yok-yer” kavramı üzerinden temellendiriyor. Bu açıdan bakıldığında Keskinlikten Uzak sergisi, Dolayısıyla sergisiyle başlayan bir zincirin halkası niteliğinde. “Yok-yer”ler, tarihselliği ve kimlikle ilişkisi üzerinden tanımlanamayan, tıpkı havaalanları örneğinde olduğu gibi, kimliklerin hayatları ele vermediği, anlık karşılaşmaların, geçiciliğin mekânları olan tanımlanan mekânlardır. Çınar Eslek de, Keskinlikten Uzak sergisinde “yok-yer”leri, malzeme-kavram olarak yararlandığı süt ile sorguluyor. Eslek’in süte atfı, tıpkı Bill Viola’nın suya olan atfı gibi, yaşamsal, kurucu, var edici bir öğe. Sütün akışkan niteliği de bir yandan bu özelliklerini diğer yandan da “yok-yer” tanımını destekler nitelikte. Eslek, sütü işlevinden arındırarak, onun salt imgesinin nasıl oluştuğuna dair belirtiler sunuyor. Sanatçının, sütün akışkanlığı içerisinde belli belirsiz bedenlerin varlık kazandırdığı imgeleri de, izleyiciye kimliğin ve cinsiyetin ne olduğuna dair ipuçları vermeksizin, imgeye yüklenen anlamların sorgulanmasını sağlıyor.
Salt imgeye yüklenen anlam, bu noktada Derrida’nın “différance” kavramını da akla getiriyor. Derrida’ya göre, Saussure’ün iddia ettiği gibi, gösteren ile gösterilen arasında birebir bağlantı bulunmaz. An1am tamamlanamayan bir şeydir, zira bir gösterenin anlamı diğer bütün gösterenlerle ilişkilidir. Anlamın kesinleşmesi daima bir “oluş” halindedir. Anlam, çok yönlü, akışkan bağlantılar kurar. Aynı noktaya vurgu yapan Lacan da, gösterenin gönderme yaptığı belli bir gösterilen olmadığı görüşündedir. “Şayet bir gösterenin anlamı sabit olsaydı, gösteren ve gösterilen arasındaki ilişki, değişmeyen tek bir anlam yaratırdı” diyen Lacan, gösterenler zincirinde sürekli bir kayma, akış ve dolaşım olduğunu; gösterenlerin sürekli diğer gösterenlerle olan ilişkilerinde kendilerini var ettiklerini; bu sürecin, sabit olmayan, akışkan bir süreç olduğunu savunmaktadır. Böylesi bir süreçte anlam da muğlaklaşmaya mahkûm olur.
Çınar Eslek’in Keskinlikten Uzak sergisini oluşturan son çalışmaları da, akışkanlık, différance kavramları bağlamında değerlendirilmelidir. Eslek, akışkan bir malzeme/kavram olarak sütten yararlanarak ne mekânın kendisine ne sütün kendisine ne de bedenin kendisine dair bir ipucu vermeyerek bir anlamda kendi temsilinin izini sürüyor; bunu yaparken de, tıpkı önceki sergilerinde yaptığı gibi, zaman-mekân kavramları üzerine giderek bir anlamda kronotop (o zaman ve o mekânda) anlatılar oluşturuyor. Eslek, “akışkanlık”ı, “oluş”u biçime yansıtmak için sütün akışkanlığından yararlanıyor ve yer yer de sütün içerisinde belli belirsiz bedenlere varlık kazandırıyor. Eslek’in üzerine gittiği “akışkanlık” ve “oluş”, kuşkusuz zaman problemini de beraberinde getiriyor. Kendine has bir öznelliğe sahip olan “zaman”, aynı zamanda çoklu okumalara imkân tanıyan bir kavramdır. Zaman, bir yandan yeni başlangıçların hareket noktasıdır; öte yandan da olayların sonuçlandığı yer olma özelliğiyle adeta mekânla kaynaşır, mekânın içine akan bir anlatılar silsilesini ortaya koyar. Çınar Eslek’in Keskinlikten Uzak sergisindeki çalışmaları da bu bağlamda Dolayısıyla sergisinden bu yana ürettiği çalışmalarına eklemlenir. “Değişim”, “oluş”, “kadın oluş”, “geçicilik”, “akışkanlık” kavramları, Eslek’in bu sergisinde de zaman-mekân tasarımıyla bütünleşip yeni “yok-yer”ler oluşturmaktadır.
Burcu Pelvanoğlu